5.17.2012

şiir

Bilir misin sevgilim

Yıllar önce Batı Avrupa’da papazlar

parfüm yapmasını da bira yapmak kadar

iyi öğrendiler

Beni ise

tüm dünya zevklerinden mahrum bırakıp

yerçekimi olmayan bir gezegene sürgüne gönderdiler.

Şimdi ben sana,

bulunduğun gezegendekinden

çok daha hafif bir kütleyle yazıyorum

sevgilim ben seni hala,

hala ısrarla özlüyorum.

Çünkü özleyecek şarkı biriktirmek, özleyecek insan biriktirmekten çok daha karlı iştir

Bana hayaller verip durma.
Hayal kırıklıklarımın hepsini kaldırdım çünkü.
Hani evde su içtiğin bardağı, tam da su içtikten sonra, lavaboya “çat” diye indirirsin ya istemsiz. Hani paramparça olur da, süpürgeyi açmaya üşenirsin.
Kalın parçaları elinle toplayıp çöpe atarsın.
Küçükleri de kuytulara tıkıştırırsın -görmediklerim bana zarar vermez hesabı- sonra o kuytular hiç beklemediğin bir gün keser seni, parmakların filan hep kan tabi.
Sonra kan tutması mı istersin, can acıması mı mide bulantısı mı?
O yüzden hayal kırıklıklarımı kaldırıverdim böyle yine aynı. Ama bu sefer süpürgeye üşenmedim inan. İnan çünkü, bilirsin, önceki zamana ait kırılmış camların alakasız bir zamanda parmaklarına batması koduğumun dünyasında başına gelebilecek en büyük haksızlıktır.

En büyük haksızlık, boşu boşuna kurulan hayallere çok geç kalan adamlardır. Bu adamlar yeryüzündeki bütün randevulara da tıpkı böyle geç kalırlar. Ve başınıza “arkadaşınız gelmeyecek heralde, ben siparişinizi alayım” diye dikiliverir garsonlar.

Bunlardandır hep, çoğu şeyin boşuna olduğunu bilmeyen pek yoktur değil mi? O küçük sahil
kasabasındaki denizin minicik bir kısmını gören balkonu olan evdeki sandalyenin yerini illa ki değiştirir birileri. Hem yeryüzünde ocağı açık unutup kaçırılan gazdan, elbette ölür birileri. Uykuya dalar gibi.
Çünkü zaten hiç bir şey aynı kalmaz, her mevsimde kıyafetlerimizi hurçlara kaldırıp yerine öbür hurçları açarız. Utanmadan bir de kokmasınlar diye naftalini basarız.
Olsa olsa ne aynı?
Aynalar aynı aynı, belki aynaya bakanlar farklı farklı.
O yüzdendir ben de istemsizce notlar biriktiriyorum yıllar için minik hediye paketlerime. Kimseye hediye etmeyeceğin bir dünya paketin olmasının ne demek olduğunu bir ben bilirim. “Dur bu şarkıyı dinlemiyim aradan 10 sene geçtikten sonra dinlediğimde çok özlemiş olucam ama şimdi sürekli dinlersem 10 sene sonra özleyemem” gibi komplike düşüncelerimin beynimin her kıvrımını ele geçirişlerini bir ben bilirim.

Gazetelerin en ücra sayfalarında burcuma göre karakter testlerini çözüşlerimden anlamalıydın, seri ilanlara hiç ihtiyacım olmadığı halde göz gezdirişlerimden, tanımadığım insanların vefat haberlerine ağlayışlarımdan anlamalıydın henüz on dokuzunda tüm iç organlarını tek bir hamleyle alt etmiş bir kadın olduğumu.
Al şu gazeteyi elimden.
Ben koca bir tek mevsimliğim.
Bana hayaller verip durma.
Zaten bütün randevulara vaktinde giden biriyim.

koyu demli

Ben seni sevicem sevicem diyorum hep.
Habire bir iş çıkıyor, unutuyorum.
Bilirsin; hayat gayesi, faturalar, doğalgaz, kira filan…
Sevgilim ben seni erteleyip duruyorum.
Sabahları uyuyakalıyorum.
Bilemedin işten geç çıkıyorum.
Evde ekmek olmuyor, o soğukta pijamalarla bakkala çıkıyorum.
Elektrikler kesiliveriyor, bi mum yakıyorum.
Zaten ben yemeği de dışardan söylüyorum.
Baksana,
seni sevmeye hiç vakit ayıramıyorum.
Sen iyisi mi kendine ay sonunu rahat getirebilen birini bul.
Olmadı gel, arkadaş kalalım.
Bak klişeyim, biliyorum.
İlle de beni sev dersen, sana şu köşebaşında koyu demli bi çay ısmarlarım.

terk

Muhsin’le çok iyi anlaşırdık. Beni sevdiğini söylerdi. Bana gitmiş çiçekçiden orkide almış bi gün. Çok pahalı dedim nasıl aldın bunu.Sus diyip de öpüvermişti dudaklarımdan beni.
Biz inanın ki çok iyi anlaşırdık.
Hiç yakışıklı bir adam değildi Muhsin. Görenler “ne çirkin” derlerdi. “Senin gibi birinin yanına yakışıyor mu” derlerdi. Ama bana çok yakışıklı geliyordu işte. Nesini seviyordum bilmiyorum. Çok güzel kocaman bir kalbi de yoktu. Ama bana çok iyi davranırdı.Sokakta görseniz dönüp ikinciyi bakmayacağınız adamlardandı.Ama seviyordum işte ben. Ben O’na hiç aşık olmadım. Eğer aşık olsam kesin daha başka türlü olurdu midem. Ona az daha aşık olacak kadar çok sevdim ama. İnanın, çok sevdim.
Bana çok güzel şarkılar çalardı. Söylerdi de. Sesi çok güzel değildi ama olsundu. Ben çok seviyordum sesini. İnsan kendisine orkide alan adamın sesini sevmez de kiminkini sever söylesenize?
Bana hep iyi davrandı Muhsin. Muhsin bana oldum olası iyi davrandı.
Klasik, o büyük Leyla Mecnun aşklarından hiç olmadık biz. Ama beni hep el üstünde tutardı.
Kalbimi şöyle bi oyuversem içinden de, çıkarıp Muhsin’in avuçlarına tutuştursam; bak desem, şuna iyi bak muhafaza et desem. İnanın ki canından beri korur onu. Öyle sahi bir adamdı Muhsin.
Her sabah camın kenarına oturup uyanmamı beklerdi. Yok, o filmlerde gördüğümüz gibi yanıma uzanıp uyuyuşumu seyretmezdi. Ben zaten huylanırdım, uyurken izlensem yani. Ya da huylanmazdım da Muhsin öyle yapmıyor diye mi bunu huy edindim bilmiyorum.
Ben Muhsin için ne huylar edindim.
O yanımda olmadığında, O’nu hiç aramazdı gözlerim. Yaşayıp giderdim. Ocağa bi çay koyardım, eğilip kısık ateşinden sigaramı yakardım, hatta farkında olmayıp saçlarımı yakardım. Bir sürü ritüel kazandırırdım ben hayatıma Muhsin’in yokluklarında.
Eğer bir gün çok uzaklara giderse, alışmış olayım en azından diye.
Yaptığım en akıllıca iş buydu sanırım bizim ilişkiye dair. Ya da değildi.
Bilemiyorum.
Benim pek akıllıca davrandığımı söylemezdi. Ama çok güzel gülüyormuşum. Bazen çok duygulanıyormuşum. Saçlarım çok güzelmiş bi de. Bi de işte bazen bi kaç adamdan kıskanacağı tutardı beni.
Ben koskoca kadındım.Gözlerimin doluşlarının sebeplerini Muhsin bilmeyecekti de kim bilecekti? Onunla büyümüştüm.
Biz, inanın çok iyi anlaşırdık.
Ben hep, kıra inip piknik filan yapmayı hayal etmiştim onunla. Biliyorum komik, gülmeyin. Hani Türkan Şoray’la Ediz Hun’un yaptığı piknikler gibi. Veya durun durun; Tarık Akan’ın, Gülşen Bubikoğlu’nu kırda uyurken öpüşü gibi.
Ne bileyim.
Tamam, efsanevi aşık değildik de, kadındım ben işte be. Ötesi var mı bunun? Benim kalbim serçe gibiydi. E arada bir uçmak da isterdi.
Onunla el ele yürümeyi çok istedim. Biz çok iyi anlaşıyorduk da hiç el ele yürümüyorduk biliyor musunuz? Kimse bilmiyordu birbirimizin hayatında olduğumuzu onca zamandır. Oysa ben istiyordum ki herkes duysun. İmrensin.İmrenilcek gibi de değildik gerçi de işte, ne biliyim.
Ne biliyim ya.
Muhsin zaten gitti.
Keşke en azından gidişini, ağlaya sızlaya herkese duyurabilseydim.
Çünkü görseniz, gidişi bile imrenilcek gibiydi.