5.21.2011

ateşte marshmallow

"Öcü" diye bir şey olmadığını yeni yeni öğrendiğimiz vakitlerdi o vakitler.Artık yatağımızın altına saklanıp tırnak yememize filan da gerek yoktu. Hele ki karanlıktan korkmaya-asla.
Çoğu zaman söyleyecek çok fazla bir şey bulamaz, ve birbirimizden sessizce kopma hayalleri kurardık. Ya da kurardım mı demeliydim?
Ateşte marshmallow'u yeni keşfetmiştik. Sıradışıydı ve ağzı yapış yağış yapıyordu. Böyle durumlarda bol bol suya ihtiyaç duymamıza rağmen uyuşan ağzımızla dişçide olduğumuz hayalleri kurardık.Çünkü marshmallow dişlerimizi hızlıca çürütecek yegane şeylerden biriydi.Herneyse pek hayal olmazdı gerçi, çünkü o da ben de iğneden oldukça korkardık. Popomuza saplanan iğneler çoğu zaman umrumuzda olmazdı fakat dişçi dünyanın en korkunç şeyiydi ikimiz için.
Dişçinin ovici ovici diye ses çıkaran makineleri vardı.
"Öcü" diye bir şey olmadığını yeni öğrenmiş olabilirdik ama hala birazcık küçüktük işte. En azından dişçiden korkacak kadar mı demeliyim?
Konuyu saptırmakta üstüme yoktu. Tıpkı şu anki gibi.Her zaman alakasız şeylerden bahseder ve bunu her defasında belli ederdim. "Aptalsan bile bunu çaktırmamayı öğrenmelisin" anlayışını herkese empoze etmeye çalışır, ukalalığın dibine vururdum. "Dediğimi yap, yaptığımı yapma"cıydım. Sanırım biraz klişeydim.

Ama yine de güzel günlerdi.
Günlerden şeftaliydi, biz dişçiden ısrarla korkardık.
Ama
yavaş yavaş, yani
tam da istediğim gibi
kopmaya başlamıştık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder