8.20.2011

iç taraflardan misafir geldi, bol sütlü çok şekerli kahve ikram ettim


Balkonda oturuyorduk, beyaz bi elbise giymiş, bir salaş hallerde, ne bileyim pervasız gibi.Saçını bir o yana bir bu yana atıyor. Henüz omuzlarına yeni değiyor ama baya bi uzunmuş gibi davranıyor.
Tavırlarını şaşkınlıkla izlerken tek kaşını kaldırdı.Yakalandım.
“Ne?” dedi. Önce sağ gözünü, sonra sol gözünü kırptı. Bunun gerçek bi yetenek olduğundan sürekli bahsediyordu ama Tanrı aşkına ne yeteneği ben de kırpabiliyordum işte, al!
-Sen de yeteneklisin.
+Hayır, bu bi yetenek değil kabul et. Hem, bi dünya yeteneğin varken niye buna sığınıyorsun ki zaten.
-Çünkü bu bi yetenek.

İnatçıydı. Hiç bana benzemiyordu, ama bendi işte ulan düpedüz. Çok sık konuşmazdık, nadiren bir araya gelir sandalyelerimizi karşılıklı hizalar ve saatlerce otururduk. Bana benzemiyordu ama benzemesi lazımdı. Lazımdık, çünkü bizdik.
-Bu, balkonu diyorum arka tarafa mı taşısak?
(Neler saçmalıyor allah aşkına?)
-Hey aslına bakarsan İstanbul’u Viyana’ya taşıyabiliriz!
(Cevap vermezsem nereye kadar gider, sadece suratına bakıyorum)
-Şu an ne isterdim biliyor musun?
(Soru sorarcasına kaşlarımı kaldırmakla yetindim, onun karşısında fazla olgun kalıyordum ve bu deliler gibi rahatsız ediciydi)
-Teleskop!
+Allah aşkına napıcaksın onu?
-Teleskoplar Marstaki hayatı gösterebilen cinstelermişmiş bi masalda okumuştum.
+Koskoca kız oldun hala masal mı okuyorsun?
-Yapma yahu ne koskocası, 18im ben.
+Ben de.
-Kollarından ve boynundan bişeyler akıyor farkında mısın?
(Ne, hay aksi su mu damlıyordu yukarki balkondan!)
-Telaşlanma yahu,somut bir şey yok. Olgunluk akıyor diyorum.Bak, olgun-luklukluk kollarından süzülüyor dirseklerini boyluyor.Biraz serbest bıraksan kendini.Hani sen ben’din?
(Artık şaşırmıyorum söylediklerine, konuyu değiştirmeliyim)
+Kahve?
-Bol sütlü ve çok şekerli lütfen.
(Gülüyor, bak yine yaptı saçlarını arkaya doğru attı.Kolları mı incelmiş? Evet, kollarım incelmiş çünkü)
+Vazgeç artık şu şekerden.
-Şeker benden vazgeçsin! Hadi koş gel, güzel bikaç şarkı söyleyelim.
(Kahveyi getiriyorum, mırıldanmaya başlamış bile.)
+Başka ne isterdin bu geceden?
-Ahşap sandalyeleri olan bir cafe açabilmeyi.
+Boşver cafeyi, sık sık gel yanıma olur mu?
-E zaten biz hep içiçeyiz. Değil miyiz? Lütfen, karşındaki sandalyede oturmadığım zamanlarda sürekli gökyüzüne bak. Gündüz bulut olur, bayılırım. Geceleri de yıldız. Arada kayarlar filan, sakın heyecanlanma ne diliycem diye.Bütün dileklerimin gerçek olmasını diliyorum de, sinsice. Arada biyerlerden teleskop edin, bak gör çok iyi gelicek. Uzaylılara filan inan ne biliyim, güzel müzikler dinle, iki gözünü birden kırpabilme yeteneğini kull…
+Yetenek değil o.
-Ah tamam kabul, değil.Normlarından sıyrıl ve güzel fotoğraflara göz at arada. İnsanlara umut verici konuşmalar yapma, kendine umut ver önce. Bir de şu saçlarını geriye doğru atıver bak çok iyi geliyor.
+ Saçlarımı geriye doğru atıyorsun ya zaten
-Ah, evet.
(Kahvesini yudumluyor, gözlerinin içi gülüyor, nasıl da kıpır kıpır, ah deli)
-Şu halime bak, olgunluklukluklar ensemden süzülmeye başladı benim de, gitsem iyi olur. Hem kim benimle bu kadar uzun yaşamak ister ki?
+Ben yaşıyorum ya 18 senedir.

Gülümsüyor, bir hışım ayağa kalkıyor. Karşımdaki sandalye bomboş, içime çoktan yerleşmiş bile. Şöyle bir silkeleniyorum.
Hakikaten, teleskopum nerde benim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder