6.11.2011

Neverland’e iki kişilik bilet olsun ama bak baştan söylüyorum benimkisi cam kenarı.

Dünyanın hiç keşfedilmemiş bi yerinde, hiç keşfedilmemiş o cafenin ahşap iskemlelerinde otururken, hiç keşfedilmemiş o harika şarkıyı dinliyor olduğumuzu hayal ediyordum ben de tam.
Tadını ömrümüz boyunca tatmadığımız sıcak bir içeceğimiz vardı avuçlarımızın arasında -ki bu içeceği kimse ömrü boyunca tatmadı- ve oldukça leziz bir şeydi.
     O kimsenin bilmediği cafenin penceresinden gelen geçeni izliyorduk ve insanlara bakarken hiç de çekinmiyorduk. Çünkü onlar da keşfedilmemiş insanlardı. Ne biz onları tanıyorduk ne de onlar bizi.
Saatlerce popomuzu oraya sabitleyip, antika makinelerimizle abuk sabuk fotoğraflar çekiyorduk çünkü çalan şarkılar hala çok güzellerdi. Dünyadaki her şey hakkında konuşuyorduk.Sonra her şey klişesinden sıkılıp dünyada hiç keşfedilmemiş şeyler hakkında konuşuyorduk. Çünkü bizler özel insanlardık ve bu hikayemizde de konseptimiz keşfedilmemişlik üzerine kuruluydu.
     O sıcak içeceğimizi içtikten sonra da çıkıp o hiç keşfedilmemiş yeri gezmeye başlıyorduk. ve bazen ayakkabılarımızı ellerimize alıp çıplak ayak yürüyorduk. Tanrım, ne de güzeldi kaybolmayı iliklerine kadar yaşamak. Değil mi? Kim istemez ki bunu?
İşin garibi, rüyalar ülkesinde gibiydik. Attığımız her adımda peşimizden bir müzik geliyordu. Klip çekiyormuşuz, veya o hiç keşfedilmemiş filmi oynuyormuşuz da şarkı soundtrackimizmiş gibi.
     Gülüyorduk.
     Çünkü işin sırrı keşfedilmemişlikteydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder