6.07.2011

ve mücevherler aslında mücverdirler


Keşke beynimden geçenleri benim tek kelime etmeme gerek kalmadan depolayabilen bir şey olsa diye düşünüyordum tam da 1 dakika 32 saniye önce. Fonda Gece çalıyordu ve Gece’ye uymayan binlerce kompleks düşünceye sahiptim o ara.
Vapurun neden en kuytu kısmına, üstelik camı bile görmeyen yerine, oturduğumu kurcalıyordum. Tıpkı küçük bir kızın annesinin mücevher kutusunu incik cıncık etmesi gibi.
Eeh, napıyordum ben.Üstelik bu lüzumsuz ve klişe mücevher kutusu benzetmesini dile getirecek kafama sıçayım diyordum. 
“Kafama sıçayım” dediğim onlarca şey yapıyor olduğumu kurcaladım. Tanrım, bu kurcalayıcılık oyunundan hemen vazgeçmeliydim çünkü ne annem bir mücevher kutusuna sahip olacak kadar zengindi, ne de ben küçüktüm. Ne de bunu yazarken düşündüğüm gibi kıvırcık saçlı bir kızdım. 
Bizim sadece mücverlerimiz vardı.

Ve şarkının alakasızlığına yeni uydurduğum küfürlerden ettim. Uydurduğum küfürleri yalnızca bestelenmiş alakasız melodilere değil, insanlara da ederdim. Ve suratıma bakıp gülerlerdi.Çünkü ne dediğimden tek bi bok bile anlamıyorlardı ve en önemlisi içimden geldiği gibi gidiyordu her şey.
“Her şey”?
Hayır. Yalan söyledim.Elbette gitmiyordu.
Hem Allah aşkına kimin “her şey”i olması gerektiği gibiydi ki zaten.

Vapur köprünün altından geçiyordu tam da ben bu anlamsız satırları yazarken. Yazdığım defterse dünyanın en minicik defteri, yazım dünyanın en miniciğiydi. Ruhen, en miniciktim.
Vapur Karaköy’e yanaşıyordu.Cama hala uzaktım.

Ve evet ben; palavra atmaya bayılan, küçük, kıvırcık saçlı,annesi mücevherlere sahip olacak kadar zengin bir kızdım.
Hayır.Yine yalan söyledim.
Aslına bakarsan, yazının başındaki 1 dakika 32 saniye de yalandı.
Beynimden geçenleri depolayan bir şey hakikaten yoktu ama.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder